DİSK öncülüğünde düzenlenene 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 41. yıldönümünde, 2821-2822 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme Yasalarının demokratikleştirilmesi talebiyle  “Sendikal Haklarımız Hemen Şimdi!” kampanyası çerçevesinde bugün (15 Haziran 2011) birçok ilde Bölge Çalışma Müdürlükleri önünde etkinlikler yapıldı. DİSK, KESK, TTB ve demokratik kitle örgütlerinin destek verdiği eylemde İstanbul’da saat 11:30’da Genel-İş Aksaray İstanbul Bölge Şubesi’nde toplanarak, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz”, “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız”, “İnadına sendika, inadına DİSK”, “Zafer direnen emekçinin olacak”, sloganları haykırılarak Unkapanı Bölge Çalışma Müdürlüğü önüne gelindi.

Basın açıklamasını DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün okudu.

Basın açıklamasının metni;

“Sendikal Haklarımız Hemen Şimdi!”

Türkiye işçi sınıfının sendikal hak ve özgürlükleri için tarihe yazdığı 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin 41. yılındayız. 41 yıl önce bugün büyük bir kararlılıkla sahip çıkılan haklarımız, ne yazık ki, 12 Eylül askeri cuntasının karanlığında gasp edilerek elimizden alındı.

1970 yılında direnişlerle geri püskürtülen 274-275 sayılı yasalardaki değişiklikler, 12 Eylül’cüler tarafından 2821 ve 2822 sayılı yasalara büründürülerek hak ve özgürlüklerimiz kısıtlandı.

İşte Türkiye, hala 12 Eylül’cülerin hazırladığı yasakçı sendikal yasalarla çalışma hayatında büyük bir ayıbı sürdürmeye devam ediyor. 12 Eylül’le hesaplaşma niyeti olanların bu niyetleri gerçekse eğer, öncelikle yapmaları gereken şey Türkiye’yi 12 Eylül karanlığından, 12 Eylül yasalarından ve YASAKLARINDAN kurtarmaktır.

Büyük direnişimizin 41. yılında işçi sınıfının boyun eğmeyen gür sesi olan konfederasyonumuz, sendikal haklarımızın gasp edilmemesi ve 2821-2822 sayılı yasaların demokratikleştirilmesi talebiyle “SENDİKAL HAKLARIMIZ HEMEN ŞİMDİ!” başlığı ile ülke çapında bir kampanya başlatmıştır.

Dünyada sendikal hak ihlallerinin en yoğun biçimde yaşandığı 25 ülke arasındayız. Demokrasinin olmazsa olmazı, işçilerin, emekçilerin hakları için özgürce örgütlenebilmeleri, kendi geleceklerine dair söz söyleyebilmeleridir. Sendikasız, grevsiz ve toplusözleşmesiz demokrasi olmaz. Türkiye ne yazık ki, demokrasiyi hala içselleştirebilmiş değil. Demokrasi sözcüğünün dudaklarda bu kadar eğreti durmasının nedeni budur.

“İleri demokrasi” sözünü ağızlarından düşürmeyen AKP İktidarı,  sendikal yasakların devamını yıllardır kırk dereden su getirerek sağlamıştır. Artık bu ortaoyununa son verilmelidir. Bıçak kemiğe dayanmıştır! Emekçilerin hak gasplarına tahammülleri kalmamıştır. Türkiye alnına sürülen bu lekeyi, emek ve demokrasi düşmanlığı lekesini bir an önce silmelidir.

Emeğin susturulduğu bir süreçten geçiyoruz. Hak ve adalet, sadece gücü olanların ve o güce tapanların kullanabildikleri, özürlü iki sözcük haline geldi. Biz haksızlığa boyun eğmeyenler, biz mücadele geleneğimizin ışığında yürüyenler, biz itaat etmeyenler, susturulmak isteniyoruz.

Ama bizi susturamazlar dostlar. Çünkü, fabrika önlerinde kurulan direniş çadırlarından yükselen ses, makine tezgahlarından, madenlerden yankılanan çığlığın umuda dönüşen biçimidir. Çünkü bu çark şimdi dönse de, bir gün bu oyun perdesini parçalayacak iradeye sahibiz.

Bugün işçilerin sürüklediği bu karanlık iklim, yarın umudun renkleri ile boyanacaktır. 15-16 Haziranları yaratanların kulaklarımıza fısıldadığı yegane gerçek budur.

Türkiye, bu yıl, bir defa daha Uluslararası Çalışma Örgütü’nün “en kötüler” listesine alındı. Türkiye sendikal hakları ihlal etme, ILO sözleşmelerine uymama, işten atma ve sendikacılara yönelik baskılar konusunda Swaziland, Zimbabve, Burma gibi ülkelerle aynı kategoride ele alındı.

Çünkü Türkiye, altına imza attığı 87 ve 98 numaralı ILO sözleşmelerine uygun davranmıyor, verdiği sözleri tutmuyor. Düşünün ki, Avrupa’da sendikal faaliyetlerden işten atılmaların yüzde 66’sı Türkiye’de gerçekleşiyor.

Yıllardır tartışılan Sendikalar Yasası hâlâ Meclis’ten geçirilmedi. Noter şartı, işyeri ve iş kolu barajları, grev yasakları devam ediyor.

İşsizlik,Türkiye açısından en büyük sorunlardan biri durumunda.  Buna karşın bu sorunun çözülmesine yönelik gündeme getirilen düzenlemeler de yine emekçilerin kazanılmış haklarına saldırıları kapsıyor. İşsizlik paketi adı altında getirilen her düzenleme çalışma yaşamında yeni olumsuzluklara neden oldu. Ortada devasa bir İşsizlik Sigortası Fonu var. Ancak fondan faydalananlar toplam işsizlerin sadece 20’de biri. Fon, amacı dışında yağmalanmaya devam ediliyor. Türkiye dünyada çalışma sürelerinin en uzun, ücretli izin hakkının en az olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Asgari ücret açlık sınırının altında. İş cinayetleri, kazaların ardı arkası kesilmiyor. Taşeronlaşma, kuralsız, güvencesiz çalışma yaygınlaşıyor.

Türkiye bir seçimi daha geride bıraktı. Yeni hükümet kısa sürede kurulacak. Seçimi kazananlar, yaptıkları Balkon Konuşması’nda “74 milyonun her bireyinin yaşam tarzı bize bir emanettir” dediler. “Namusumuzdur” dediler. Buyurun o halde, emekçilere yıllardır nefes aldırmayan, hayatını karartan şu sorunları hemen çözün. Eğer gerçekten çözme niyetiniz varsa, buna gücünüz de var, yetkiniz de var.

Emekçilerin insanca yaşayabilmesi için yeni hükümetten öncelikli taleplerimiz şunlardır:

  • Yıllardır sürüncemede bırakılan 2821 ve 2822 sayılı yasalar ILO standartları çerçevesinde yeniden düzenlenmeli, %10 işkolu, %51 işyeri ve işletme barajları, Noter Şartı ve grev yasakları kaldırılmalıdır,
  • Evrensel standartlarda bir iş güvencesi getirilmelidir,
  • Asgari ücret insanca yaşanacak bir ücret düzeyine çıkartılmalıdır,
  • Kurallı bir çalışma yaşamı sağlanmalıdır,
  • Çalışma süreleri ücret kaybı yaşanmaksızın kısaltılmalıdır,
  • Taşeron uygulaması son bulmalıdır,
  • İşsizlik Sigortası Fonu amacı doğrultusunda işsizler için kullanılmalıdır!

Sendikalaşma oranlarının özel sektörde yüzde 4’e gerilediği, sendikal hak ihlallerinin ayyuka çıktığı ülkemizi bu karanlığından çıkartacak olan şey bizim mücadele azmimiz olacaktır.

Tüm işçi sınıfını, 15-16 Haziran direnişinin ışığında insanca iş için örgütlü mücadeleye çağırıyoruz.