metin_ebeturkGeçtiğimiz haftalarda 12. genel kurulunu gerçekleştiren Sosyal-İş Sendikası, yönetim kurulu üyesi Metin Ebetürk ile Birlik Dayanışma Hareketi olarak bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle bize zaman ayırdığı için kendisine çok teşekkür ediyoruz ve yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

BDH: Sayın Ebetürk bize sendikanızı tanıtır mısınız?

M.Ebetürk: Sendikamız 1966 yılında o zamanlar memur sayılan SSK’lı çalışanlar tarafından kuruldu. İlk başlarda işyeri sendikasıydı ancak; mevzuatın değişmesiyle birlikte işkolu sendikasına dönüştü. Sendikamız geçmişte önemli sendikal çalışmalara imza atmıştır.

BDH: DİSK, Türk-İş, Hak-İş arasında nasıl bir fark var? Eger fark yoksa niçin biraraya gelmiyorlar?

M.Ebetürk: Diğer konfederasyonlarla en büyük farkımız sendikal harekete bakışımız ve sınıf tanınımızdadır. 200 yıl önce bazı üstadlarımız sınıfın tanımını yapmışlar ve bu tanım bizce hala geçerlidir. DİSK’in Türk-İş’ten kopmasına neden olan, Türk-İş’ten geçici ihraç edilen, DİSK’in kurucusu olan sendikacıların geçmişte gösterdikleri devrimci tavır, bugün de geçerliliğini sürdürüyor diye düşünüyorum. Bugün Türk-İş’i, Hak-İş’i değerlendirdiğimizde, geçmişten bugüne, iktidarlara işçi hareketlerini yedeklediklerini görüyoruz. Bugün de bunlar, siyasal iktidarın ön ve arka bahçeleri olgusunu sürdürmektedirler. Bu konfederasyonlar sınıfa bakışlarını değiştirdikleri takdirde birlikte olmamız mümkündür. Bu da mümkün gözükmemektedir. DİSK bu tanımda ısrarcı gözükmektedir. Bu tanım önümüzdeki genel kurula da damgasını vuracaktır diye düşünüyorum.

BDH: Şimdiki DİSK sizce eski DİSK’e benziyormu?

M.Ebetürk: Şimdiki DİSK ile 12 Eylül öncesi DİSK arasında tabiki farklılıklar vardır. Büyük bilimadamı demişki; dünyada değişmeyen tek şey değişimdir. Tabii ki DİSK de değişecektir. Ancak olumlu yönde değişimi sağlamak için ilerici güçlerin desteklenmesi gerekmektedir.

BDH: Sizin işkolunuzda 2 ayrı sendika daha var. Tezkop-İş ve Kop-İş. Bu ikisi arasındaki ve sizin aranızdaki fark nedir?

M.Ebetürk: Bizim işkolumuzda toplam 3 sendika bulunuyor. Aslında fark yokmuş gibi görünebilir. Ama farkı birkaç cümleyle özetlemek istersek; o sendika yöneticileri kendilerini sendikacıyım diye tabir eder, biz ise sendika yöneticisiyiz diye tabir ederiz. Çünkü sendikacılık bir meslek değildir. Hizmet etmeye çalıştığımız sınıf tarafından verilen bir görevdir. Tabii sadece bu kadar da değil. Sınıfa ve sendikal harekete bakışımızda da fark vardır. Biz bunun en somut göstergesi olarak, işçileri ilgilendiren her konuda yine işçilere başvururuz. Onlarla değerlendirir onlarla sonuçlandırırız. Örneğin; toplu iş sözleşmesi sürecinde üyelerimiz karar sahibidir. Biz sendika yöneticileri uzmanlıklarımız doğrultusunda yol gösteririz.

BDH: İşçi sınıfının birliği sizce nasıl bir anlama geliyor?

M.Ebetürk: İşçilerin birliği sadece işçilerin topluca bir sendika ya da konfederasyon çatısı altında olması demek değildir. Tabiki bu sadece tek başına nicel bir birlikteliktir. Ancak bunun yanında, günümüzde eksik olan, işçilerin politik ve ideolojik birliği de önemlidir. Yani kısacası biz işçi sınıfının birliği deyince nicel ve nitel birlik olan politik ve sosyal birliği anlıyoruz.

BDH: Sınıf ve kitle sendikacılığına nasıl bakıyorsunuz?

M.Ebetürk: Türkiyede insanlar değişik siyasi yapılara sahip, çeşitli mezhep mensubu ve değişik milliyetlerden gelmiş olabilir. Onların ortak öznesi, işçiliktir, işçiliğin felsefesi de sınıfçılıktır. Yani bir sendikada değişik siyasi yaklaşımları olan işçiler olabilir. Aslolan görevimiz o işçilere sınıf bilincini vermek, sınıf bilinciyle donatmaktır. Bu bizim temel anlayışımızdır. Bizim bakışımız değişik siyasi görüşlerden, etnik anlayışlardan uzak sınıf bilincinin öne çıkarılmasıdır.

BDH: Geçen aylarda yaşamını yitiren Özcan Kesgeç, çok uzun yıllar sendikanın başındaydı. Elbette iyi bir sendikacıydı ama; o kadar uzun kalması iyi midir? Aynı soruyu mesela şehit Kemal Türkler için de sorabiliriz.

M.Ebetürk: Tabi yerinde bir soru. Ancak Türkiye’de uzun yıllar sendikal görevlerde bulunup, suya sabuna dokunmayan sendikacılar olmakla birlikte, yaşamını sendikal mücadeleye daha önemlisi sınıf mücadelesine adamış sendika yöneticileri olduğu da bir gerçekliktir. Mücadele yaşamının önemli bir bölümü cezaevlerinde geçmiş, çok uzun süre sendika ve sınıf hareketinden tecrit edilmiş bir yaşama dir söylenecek çok fazla söz olmasa gerek. Az önce belirttiğim gibi, bu iş, sendikal harekete bakışla ilgilidir. “Sendikacı”mıyız, “sendika yöneticisi” miyiz? Hele Kemal Türkler’i hiç tartışmayalım. Çünkü kendisi sendika yöneticiliğinin en verimli olduğu dönemde, işçi sınıfının, sendikal hareketin kendisine en çok ihtiyaç duyduğu dönemde, biliyorsunuz faşistlerce katledildi.

BDH: Sizce sendikaların üye sayısı nasıl bir sendikal anlayışla arttırılabilir? Sendikanızda nasıl bir sendikal anlayış geliştireceksiniz?

M.Ebetürk: Bu soruya verebileceğim en güzel cevap, geçtiğimiz günlerde yaşadığımız, genel kurula damgasını vuran ekibimizin söylemleridir. Bu söylem “ben”i “biz”e çeviren, statükocu, bürokratik sendikalizmi rededen bir söylemdir. Üye sayısında artışın ancak böyle bir anlayışla mümkün olabileceğini düşünüyorum.

BDH: Üye sendika ilişkisi, üye işveren ilişkisi, sendika işveren ilişkisi sizce nasıl olmalı?

M.Ebetürk: Ben bir zamanlar bu sendikanın üyesiydim. Üyesinin sorunlarını dinleyen bir sendika tanımı aslında işçi öznesini öne çıkaran bir anlayışın da göstergesidir. Üyelerimize vermek istediğimiz bilinçle, üyelerimizi kendi hakkını cesurca savunacak bir yapıya dönüştürme çabamız olacaktır. Sendika üyesi kendi hakkını cesurca savunurken, arkasında örgütünün gücünü hissedebilmelidir. Sendikalar işverenlerle ilişkilerinde, üyelerinin hak ve menfeatlerini savunurken, kendilerinin geldikleri görevlerin sınıf tarafından verilen bir nöbet olduğunu asla unutmamalıdır.

BDH: Temsilciler sizde seçimle mi geliyor yoksa atamayla mı? Elbette yasa atama diyor ama, pek çok demokrat sendika (Petrol-İş, Birleşik Metal vs.) işçinin seçtiğini atıyor.

M.Ebetürk: Sizin de söylediğiniz gibi sendikalar kanunu işyeri sendika temsilcilerini, atama yoluyla görevlendirilmesini emrediyor. Ancak biz Sosyal-iş olarak sendika tüzügünün 17. maddesinin O bendi uyarınca, şöyle uyguluyoruz: “Yasanın aradığı niteliklere sahip üyeleri arsından seçimle belirleyeceği işyeri sendika temsilcilerini atamak, gerektiğinde seçimleri yenilemek.”

BDH: Geçtiğimiz günlerde 12. Genel Kurulunuzu gerçekleştirdiniz. 2 başkan adayı vardı. Sonucu sendikal mücadeleye katkıları açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

M.Ebetürk: Karar Sosyal-İş üyelerinindir. Delegeler, statükoculuğa, bürokratik sendikalizme karşı ve sol değerlere bağlı, saygılı bir ekibi iş başına getirmiştir.

BDH: Birlik Dayanışma Hareketi’nin köklü bir geçmişi var. Ne kadar tanıyorsunuz?

M.Ebetürk: Bildiğim kadarıyla Türkiye’de sendikal harekette ve sınıf mücadelesinde, önemli bir yere sahip, siyasal bir çevredir. Türkiye’de verilmek istenen sınıf mücadelesine katkılar sunmuş, bu mücadele içerisinde önemli sınıf önderleri, önemli işçi önderleri ve sendika yöneticileri yetiştirmiştir. Bir anlamda Türkiye’deki sınıf hareketinin gelişmesi bu siyasal çevreyle paralel gelişmiştir.

BDH: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz ve size Birlik Dayanışma Hareketinin Broşürünü vermek istiyoruz.

M.Ebetürk: Broşürünüz daha önce elime geçmişti ama yeniden alayım. Ben teşekkür ederim.