Marmara bölgesinde meydana gelen sel felaketine ilişkin Jeofizik Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası ve Şehir Plancıları Odası 9 Eylül 2009 tarihinde birer basın açıklaması yaptı.

JFMO: RANTÇI ANLAYIŞTAN BİR FELAKET DAHA…

Doğu Karadeniz Bölgemizden sonra 8-9 Eylül 2009 tarihlerinde İstanbul ve Tekirdağ‘da meydana gelen sel felaketi, siyasal iktidarların planlamaya, sağlıklı altyapıya ve mühendislik hizmetlerine verdiği önemin trajik bir örneğidir. Yaşanan sel ile onlarca yurttaşımız hayatını kaybetmiş, ulaşım felç olmuş, yerleşimlere elektrik,su vb hizmetler verilemez hale gelmiştir.  Tarım topraklarını kentleşmeye açan ve dere yataklarına plan yaptırtıp yerleşime izin veren yerel yönetimler; şehircilik ilkelerini yok sayan,  TMMOB ve bağlı Odaların uyarılarını kulak arkası eden hatta uyardıkları için suçlayan siyasal anlayışlar birinci dereceden olayın mesulüdür.

Ülkemiz artık her türlü doğa olayının felakete dönüştüğü bir coğrafya haline getirilmiştir. 50 yıllık hakim siyasal anlayış, doğa olaylarının felakete yol açmasını engelleyecek mühendislik, mimarlık, planlama hizmetleri ve toplumcu anlayışları geliştirmek yerine yara sarmayı,  afet sonrası müdahaleyi planlamaya çalışmaktadır.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası, aklım bilimin ışığında toplumcu anlayışlar hakim oluncaya kadar mücadele edecektir. Olayda yaşamını yitiren yurttaşlarımıza başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası
XII. Dönem Yönetim Kurulu

İMO: İKTİDAR SAHİPLERİ VİCDANINI KAYBETMİŞTİR

Marmara ve Trakya bölgelerinde dün başlayan yağmurlar sonucunda oluşan su taşkınları yine can aldı; taşkınlar telafi edilmesi mümkün olmayan maddi ve manevi zararlara yol açtı. Su taşkınlarında kaybettiğimiz yurttaşlarımızın yakınlarının acısını paylaşıyor, yaralananlara, maddi kayba uğrayanlara geçmiş olsun diyoruz.

Marmara ve Trakya bölgelerinin beklenenden fazla yağış aldığı bir gerçektir. Beklenenden az ya da çok olması gerçeği değiştirmez; yağmur bir doğa olayıdır. Doğa olayları ise ülkemizde ne yazık ki doğal afet gibi yaşanmaktadır. Tıpkı bir doğa olayı olan depremin can ve mal kaybına yol açması gibi.

Bu bir Türkiye gerçeğidir; deprem can alır, sel can alır, rüzgâr can alır. Çünkü Türkiye gerçeğini yaratan zihniyet kentleri, yerleşim alanlarını, köprüleri, binaları, barajları oluştururken bilimin, mesleki doğruların, insan ihtiyaçlarının değil, çıkar çevrelerinin, rantiyenin, popülist politikaların etkisi altınadır.

İmarsız kentlerin, kaçak yapılaşmanın, sağlıksız kentleşmenin, dere yataklarının yerleşime açılmasının, altyapı eksikliğinin sorumlusu bu zihniyettir. Doğa olayları ancak bu çağdışı, bilimdışı zihniyetin marifetiyle binlerce insanımızın hayatına mal olan, şehirlerin, evlerin, köprülerin yıkılmasına yol açan, çatıları yerle bir eden doğal afete dönüşmektedir.

Dün yaşanan su taşkınlarından sonra bu vurdumduymaz, sorumsuz, ihmalkâr zihniyet, yine ortaya çıkmış, yaşananları “takdiri ilahi” olarak yorumlamış, kendisinin hiç sorumluluğu yokmuşçasına, TV ekranlarında pişkin pişkin boy göstermiştir. Her afet sonrasında yapıldığı gibi, “devlet yanınızdadır, devlet yaraları saracaktır” hamasetiyle sorumluluk örtbas edilmek istenmiştir.

Oysa “yara açanın” bizzat devlet olduğu gün gibi ortadadır. Kentlerimizi çıkar çevrelerine teslim eden, kentsel değerleri rantiyeye peşkeş çeken, kentleri, orman arazilerini, akarsuları sermayenin av alanlarına çeviren, kentleri imarsızlığa ve sağlıksız yapılaşmaya mahkûm eden, kamu binalarını denetimden muaf tutan, yapı denetimini gereği gibi uygulamayan, kentsel dönüşüm adı projeleri dışında kent ve kentleşme politikası olmayan, kentleşmede mühendis, mimar ve şehir plancılarının bilgi ve birikimine ihtiyaç duymayan, merkezi ve yerel düzeyde hükümranlığını ilan eden neoliberalizm, kanayan yarayı durdurmak şöyle dursun, yarayı daha derinleştirmekte, kentleri yaşanılır olmaktan çıkarmaktadır.

Hiçbir teknik ve bilimsel inceleme yapmadan, kent imarını, ulaşım master planını dikkate almadan, Üçüncü Boğaz Köprüsü güzergâhını helikopter gezisiyle belirleyen iktidar sahipleri, bu zihniyetin bir kez daha tipik ve güncel bir örneğini sergilemiştir.

21. yüzyıl Türkiye‘sinde, beklenenden çok yağan yağmur onlarca canımızı almış, yerel yönetimlerin makyajı akmış, vahim tablo, insanlarımızın hayatı pahasına bir kez daha görünür hale gelmiştir.

Bilinir ki, başbakan, ilgili bakanlar, belediye başkanları, yine rollerini oynayacak, ayaklarına çizme giyip sel mağduru bölgeleri ziyaret edecek, hane başı bilmem kaç lira yardım edileceği ilan edilecek, ölenlere rahmet dilenecek ve işler kaldığı yerden devam edecektir. Ta ki yeni bir su taşkını, yeni bir deprem yaşanana kadar.

İnşaat Mühendisleri Odası olarak biz de, afet sonrası açıklama yapacak, sorunu ve çözüm önerilerini sıralayacak, sorumluları istifaya davet edeceğiz. Hem de bunu, çağrımızın sorumluları hiçbir şekilde etkilemeyeceğini bile bile yapacağız.

Evet, doğrudur; Türkiye‘de bilim, bilimsel yaklaşım, mesleki bilginin kullanımı ihmal edilmekte, kulvar dışına itilmektedir. Ancak asıl bir başka gerçeğin bugünümüzü ve geleceğimizi belirlediği bilinmelidir: Ülkemizde iktidar sahipleri vicdanını kaybetmiştir.

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası

MADEN MO: ÜLKEMİZDE YAŞANAN DOĞA OLAYLARININ AFETE DÖNÜŞMESİ “DOĞAL” DEĞİLDİR

8-9 Eylül tarihlerinde ülkemizin özellikle Marmara bölgesinde meydana gelen sel felaketleri son olarak İstanbul, Tekirdağ ve ilçelerinde yaşamı felce uğratmıştır. Sağanak yağış nedeniyle meydana gelen sel felaketlerinde; birçok kara ve demiryolu ulaşıma kapanmış, şehirlerimizin altyapıları iflas etmiş, bazı mahallere elektrik ve su verilememiş, kent merkezinde birçok ev ve işyerleri sular altında kalmış ve şu ana kadar 26 yurttaşımızın hayatını kaybettiği belirlenmiştir.

Son yıllarda ülkemizde giderek artan sel felaketleri bir kez daha ülkemizde yaşanan ranta dayanan bilim dışı imar politikalarını gözler önüne sermiştir. Çağdaş kentlerde sadece yolları yıkayabilen yağışlar, ülkemizde büyükşehirlerden, en küçük yerleşim alanlarına kadar tüm yaşam alanlarımızı afet bölgesine dönüştürmekte, onlarca can ve ciddi ölçüde mal kaybına neden olmaktadır.

Sağlıklı altyapı politikaları geliştirilerek, akılcı yatırımlarla bir an önce uygulanmalıdır. Bu konuda meslek odalarının ve konunun uzmanlarının bilgi ve birikimine mutlaka başvurulmalıdır. Merkezi ve yerel yönetimler görevlerini yerine getirmeli, altyapı yatırımlarını kamusal yarar doğrultusunda toplumun hizmetine sunmalıdır.

İstanbul ve Tekirdağ başta olmak üzere Marmara bölgemizde yaşanan ve 26 insanımızın yaşamına, onlarcasının yaralanmasına ve büyük maddi kayıplara yol açan sel felaketi bizleri ve tüm ülke halkını derinden üzmüştür.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası olarak, bu felakette yaşamını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, zarar gören halkımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, bu afetin son olması için artık yetkililerin bir an önce çağdaş imar, planlama ve alt yapı ilkelerine uygun yapılaşma düzeninin oluşması için gerekenlerin yapılmasını bekliyoruz.

Saygılarımızla,

TMMOB
MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI
YÖNETİM KURULU
09 Eylül 2009, Ankara

ŞPO: RANTA EVET DİYENLER SELE HAYIR DİYEMEDİLER!

Türkiye bir süredir giderek sıklaşan sel felaketlerine sahne oluyor. Batman, Bartın, Hatay, Giresun ve Doğu Karadeniz Bölgesi‘nden sonra, bugün itibariyle Trakya ve İstanbul da sele teslim olmuş bulunuyor. Maddi kayıpların yanında, kaybedilen insan yaşamları sorunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Sorun Tespiti :

Sorunun tespiti için sel baskınına uğrayan bölgelere dikkatli bakmak yeterlidir. Bu bölgeler dere yatakları, su havzaları, düz ova ve tarımsal alanlar ile kıyı bölgeleridir. Bu alanlar planlama ilkeleri açısından kentsel gelişmeye açılmaması gereken yerlerdir.  Bu bölgelerin dikkate değer bir bölümü için geçtiğimiz dönemlerde belediyelere uyarılar yapılmış, bir bölümü için davalar açılmıştır. Ne yazık ki bu bölgelerde ranta evet diyenler sel felaketine hayır diyememişlerdir.

Sorumlu Kim?

Ortaya çıkan afet ve sonuçlarının sorumluluğu geniş bir kesimin omuzlarındadır;

  • Bütün bu uyarılara, davalara karşın, söz konusu bölgeleri gelişmeye açanlar,

  • Tarımsal nitelikteki topraklarda kentsel gelişmeye izin veren, dere yataklarının üzerine imar planı hazırlatan belediyeler, bunlara göz yumanlar,

  • Şehircilik ilkeleri de ne oluyor diyerek, uzun sürelerin birikimini hafife alan, Şehir Plancıları Odası‘na kümes peyzajı çizdirmem diyen belediye başkanları ve belediyecilik anlayışı,

  • Uzman olmadığı halde, belediye başkanını yanına alıp, köprü ve benzeri büyük yatırımların güzergahını kişisel olarak belirleyen, meslek odalarını projelerimizi engelliyor diyerek hedef gösteren ve planlama düşmanlığı yapan başbakan,

  • Bütün bu hukuksuzluklara izin verip felaket ortaya çıktığında İstanbulluları suçlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş,

  • Tüm uyarılara rağmen, planları onaylayan belediye meclis üyeleri,

  • Meslek etiğine aykırı davranarak, şehircilik ilkelerine aykırı planların altına imza atan uzmanlar bu ve benzeri felaketlerin birinci dereceden sorumlusudur.

Yapılması Gereken:

Aşağıdaki önemlerin hızla alınması, bu ihmallerde birincil rolleri olanların kaçamayacakları bir görev haline gelmiştir.

  • Türkiye‘nin yüksek derecede risk ülkesi olduğu ve sel, deprem ve benzeri afetlerin giderek artan sıklıkta yaşanacağı gerçeğinin kabullenilmesi ve afet sonrası değil, öncesini hedefleyen bir ulusal stratejinin geliştirilmesi gerekmektedir.

  • Başta risk bölgeleri olmak üzere yerleşmelerin, risk haritalarının ve planlarının üniversite ve uzmanların katılımı ile hazırlanması yönünde düzenlemeler yapılmalı ve gerekli kaynaklar ayrılmalıdır. Bu konuda Belediyeler Yasası‘nda öngörülen belirsiz düzenlemeler, açık ve yaptırımı olan hale getirilmelidir.

  • Bu risk haritalarında tespit edilen birinci derece yerleşmeye uygun olmayan bölgelerin yapılaşmadan arındırılması, önlemli gelişme öngörülen bölgelerde önlemlerin alınması sağlanmalıdır.

  • Bütçe kaynaklarının kullanımında afet konusu öncelikli hale getirilmeli, 3. Köprü ve benzeri türden büyük kaynak gerektiren yatırımlardan vazgeçilerek söz konusu kaynaklar afet alanlarına ayrılmalıdır.

  • Su havzaları, dere yatakları, tarım alanları ve risk haritalarında tespiti yapılan kıyı bölgelerinde kentsel gelişmeye izin verilmemelidir.

  • Sel felaketlerinin önlenmesi konusunda önemini ilkokul kitaplarından öğrendiğimiz ormanların talanı durdurulmalı, 2B alanlarına yönelik rant merkezli anlayışlardan vazgeçilerek, bu alanlara orman vasfının kazandırılması için çalışmalar başlatılmalıdır.

  • Merkezi ve yerel yönetimlerin afet birimleri güçlendirilmeli, topluma yönelik eğitim çalışmaları sistematik hale getirilmelidir.

Kısaca ranta değil, insana öncelik veren bir kentleşme ve kentsel gelişme anlayışına ihtiyaç vardır. Aksi durumda, yitirilen her yaşamın sorumluluğu, bunca uyarıya karşın görev ihmaline devam eden yöneticilerin olacaktır.

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu adına
Genel Başkan
Doç.Dr. H.Tarık ŞENGÜL