Hükümet, ilaçların marketlerde satılması konusunda geri adım atmaya niyetli değil… Sağlık sisteminde sürdürülen özelleştirmelerin bir ayağı da eczanelerin tasfiyesiyle tamamlanacak. Özelleştirme süreci, 12 Eylül darbesinin, uygulama kolaylığı getirdiği 24 Ocak Kararları ile zaten başlatılmıştı. 90’lı yıllarda reel sosyalizmin çözülmesinin yarattığı ortam, tüm yerkürede kamucu uygulamaların tasfiyesini iyice hızlandırdı-kolaylaştırdı. AKP, hükümetiyle de bu süreç devam ediyor. Türkiye kapitalizminin, gelişme eğrisinde özel bir öneme sahip olan 24 Ocak Kararları, “serbest piyasa”ya geçişin önünü açmakla kalmamış, ekonomik ve politik dışa bağımlılık sürecini de hızlandırmıştır.

Uluslararası sermayenin de destekçisi olduğu bu süreç sadece Türkiye için geçerli değil. İsveç Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı 2008 yılında yaptığı bir açıklamada, “Devlet eliyle işletilen eczaneler, İsveç ile birlikte sadece Arnavutluk, K. Kore ve Küba’da var. Eczaneler özelleştiği zaman birbirleriyle yarışacak, iyi hizmeti amaç edinecekler, daha iyi kalite ve servis gelecek.” demişti. Kamuya ait tek eczane zinciri olan Apoteket özelleştirilecek. Benzer tartışmalar AB ülkelerinin tümünde yapılıyor. Örneğin, Fransa’nın ilaç tekellerinden Leclers firması büyük marketlerde ilaç satışı için lobi çalışmaları yürütüyor. Almanya’da eczaneler de satış yapılırken, İtalya’da geçen yıl bazı ilaçlar marketlerde satılmaya başlandı. Sağlığın özelleştiği İngiltere’de ise ilaçlar halen eczanelerde satılıyor. Kısacası, sorun Türkiye’ye özgü değil…

İlaç marketlerde bir tek ABD’de satılıyor. Aynı zamanda ABD, hatalı ilaç kullanımı nedeniyle hayatını kaybedenler listesinde de ilk sırada yer alıyor. İlaç reklamı da serbest. ABD’de kişi başına ilaç harcaması 680 dolar, Türkiye’de 68 dolar… Türkiye’de ilaç sektörünün 17 milyar doları, son yıllarda ilaç sektöründeki birleşmelerin 641 milyon doları (sadece 2007 yılında) bulduğunu eklersek, sanırız konu anlaşılmış olur.

Tarihsel açıdan incelendiğinde, oda kavramı uygulama olarak lonca sistemiyle benzerlikler taşımaktadır. Feodaliteden ilkel kapitalizme geçiş sürecindeki işbölümünün sonucu oluşan meslek birlikleri, üyelerinin hak ve amaçlarını düzenlemekle kalmamış, politik ve ekonomik kararların oluşmasında bir baskı grubu niteliği de kazanmışlardır. Türkiye kapitalizminin kuruluş yıllarındaki -zorunlu- kamucu karakteri sonucu odaların kamu kurumu niteliği korunmuştur. “Türk Eczacılar Birliği 1956 yılında kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanarak Anayasal bir kurum hüviyetini alarak kurulmuş, eczacıların faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleki dayanışmanın önemine vurgu yapmak, eczacılığın genel amaçlarına uygun olarak gelişmesini sağlayarak, meslek disiplini ve ahlakını korumak üzere çalışmalar yürütmüştür.” Ayrıca, benzer hazırlıklar, avukat-doktor-mühendis gibi meslek yapıları için de uygulanmaya çalışılmakta, kurumları salt meslek birliğine dönüştürülerek, kamucu karakterleri kaldırılmaya çalışılmaktadır.

24 Ocak Kararları ile kendi tekelleşme sürecini hızlandıran Türkiye kapitalizminin artık hiçbir kamu kurumuna ihtiyacı kalmamıştır. Benzer süreçler tüm yerkürede uygulamaya çalışılmaktadır. Reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte, emperyalist kapitalizmin ‘sosyal devlet’ uygulamasına da, kamu sektörüne de ihtiyacı kalmamıştır. Karşısında kamuyu koruyan ve geliştiren örneklerin kalmadığı emperyalist kapitalizmin bu yapılara tahammülü kalmadığı anlaşılmaktadır. Süreç, kamu sermayesini, büyük sermayeye eklemlenmesi için hızlandırılmıştır. Patronlar, ataları olan köle sahiplerinin barbar düzenini yaşama egemen kılmanın koşullarını yaratma çabasındadırlar.

Kapitalizmin tekelleşme sürecinde bu olgular adeta ‘doğal’ bir işleyiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal kavramını kullandığımızda tepki alacağımızı biliyoruz. Tekelleşme sürecinde orta katmanların yok edilerek, işçileşmeleri de kapitalizmin temel kurallarından biridir. Emperyalist kapitalizmin her krizinde, sermayenin el değiştirerek tekelleşme sürecini hızlandırdığı gerçeğini gözardı edemeyiz. Türkiye kapitalizminin geldiği bu süreci anlamadan, salt eczacıların değil, işçi sınıfının ve emekçilerin hiçbir sorununa da çözüm bulamayız.

Türkiye kapitalizmi, 12 Eylül faşizmi ile istediği gibi yönetebileceği, örgütsüz ve amaçsız bir toplum yarattığını, artık işçi ve emekçileri köşeye sıkıştırdığını düşünmektedir. Aşırı güvenli, hayasız davranışlarının altında yatan bir neden de budur. İşbirlikçi Türkiye kapitalizmi ve uluslararası sermaye ne istediklerini biliyorlar. Ancak, izin vermeyeceğiz! Bu süreci aşabilmemizin yolu, kendimize güvenmemizden geçiyor…

Yaşasın İşçilerin Eylem ve Cephe Birliği

İş, Ekmek Yoksa, Barış da Yok

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz

Yaşasın Birlik-Dayanışma

Kaynaklar:

http://www.teb.org.tr/?modul=tarihce&mod=ozet

http://www.pwc.com/tr_TR/tr/publications/Assets/Pharmacy09_TUR.pdf