“BURSA’nın Mustafakemalpaşa İlçesi’ne bağlı Alpagut Köyü sınırları içindeki Devecikonağı Mevkii’nde bulunan Bükköy Madencilik ve Turizm A.Ş.’ye ait kömür ocağında 19 işçinin yaşamını yitirdiği grizu faciasına bir dizi ihmalin neden olduğu ortaya çıktı. Kömür madeninde gaz ölçümünün sağlıklı yapılmadığı, antigrizu cihazlarının olmadığı saptandı.”

Bu haberin benzerlerini aslında öylesine sık yaşıyoruz ki… Sadece, patronların kâr hırsına kurban verdiğimiz işçi sayısı biraz fazla olduğunda duyarlı davranıyoruz. Oysa hemen her yıl 50’nin üzerinde maden işçisi, maden patronlarının kâr hırsı yüzünden işletme hatalarından dolayı yaşamını yitiriyor. Her geçen gün çoğalan işsiz genç sayısının yanına, süreğen hukuksuzluğu da eklediğimizde tablo bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Her yıl yitirilen 50’nin üzerinde ki maden işçisine rağmen, hemen hiç bir patronun ciddi bir şekilde yargılanmadığını görüyoruz. Patronların göstermelik parasal cezalarla sorunu çözdüğünü gördüğümüzde, neden bu kadar rahat davrandıkları daha iyi anlaşılıyor. Çok değil, Ocak 2008’de Davutpaşa’da fişek fabrikasında çıkan patlamada 22 işçi yaşamını yitirmişti. Dava ancak, 22 ay sonra açılabildi. Patronlar rahat etmesin de, biz işçi ve emekçiler mi edelim?

Son 25 yılda iç savaşa harcanan 380 milyar doları, 40 binin üzerindeki insan kaybı ve ekonomi ile doğa tahribatını düşündüğümüzde, yaşanan son işçi katliamı küçük bir bedel gibi gözükebilir. Aslında yaşadığımız ekonomik-politik düzenin, işçi ve emekçiden yana olmadığını artık hepimiz iyi biliyoruz. Biliyoruz da, yaşadığımız düzenin daha adil, daha emekten yana, daha insanca olması için ne yapmamız gerektiğini unutmuş durumdayız…

Bunu için, Alpagut Köyü ile aynı adı taşıyan Çorum Alpagut Linyit İşletmeleri’nde 1969 yılında gerçekleşen direnişi anımsamamız yeterli. Bu direniş neler yapmamız gerektiğini de bize anlatıyor.

Çorum Alpagut’ta neler oldu kısaca anımsayalım;

Madende çalışan işçilerin maaşları parça parça ödeniyor, iş güvenlikleriyse ciddiye alınmıyordu. Talepleri üretimin düşüklüğü iddiasıyla geri çevriliyordu. Sorunu çözmek için sendikalarından yardım istediler. Yöresel bir sendika olan Bağımsız Çorum ve Ahalisi Maden İşçileri Sendikası, gerekli desteği yerine getirmedi. Sorunlarının çözülmeyeceğini anlayan maden işçileri işletmeye el koyarak, tüm işçilerin katıldığı İşçi Genel Kurulu oluşturdular. Bu kurul kendi içinden bir İşçi Konseyi seçti. Konsey, işletmenin tüm işlerine ve hesaplarına el koydu. Vardiyalar 8 saat çalışmaya göre yeniden düzenlendi. Tüm teknik personel, büro çalışanları konseye bağlandı.

İşletme, kısa sürede günlük üretim kapasitesini iki katına çıkardı. Başta tavırsız kalan sendika yönetimi de konseye katıldı. Satış işlerinden, teknik denetlemeye kadar tümü konsey tarafından düzenlenip-denetleniyordu. İşçi Genel Kurulu, konseye seçilen arkadaşlarını geri çağırma hakkına bile sahiplerdi.

Sürecin, bu şekilde gideceği ve örnek teşkil edeceğinden korkan hükümet, jandarma birlikleri göndererek madeni kuşattı. İşçiler, direniş kararı aldılar. Sendika yönetimi araya girerek, uzlaşma önerdi. 35 gün süren “İşçi Yönetimi” jandarmanın müdahalesiyle kırıldı. İşçiler, işten atılan arkadaşları işbaşı yapana kadar direniş kararı aldı. Sonuçta sözleşme imzalandı.”

Alpagut işçileri, bu işgalleriyle patronlar olmadan da üretebileceklerini, yönetimde de başarılı olabileceklerini ortaya koydular. Daha ötesi, belli kurullara seçilenlerin geri çağrılma hakkı gibi demokratik bir işleyişi dahi yaşama geçirmişlerdi. İşte, patronları asıl korkutan bunlar oldu…

İşçi sınıfının tarihinde böylesi direnişlerin sayısı azımsanmayacak sayıdadır. Kavel Direnişi toplu sözleşme yetkisi, 15-16 Haziran sendikal haklarımızı korumamızı, DGM Direnişi demokratik haklarımıza sahip çıkmamızı, 21 Mart Faşizme İhtar Direnişi toplumsal sorunlara duyarlılığımızı, 1986 Netaş Direnişi 12 Eylül faşizmine karşı grev hakkının yeniden kullanılmasını, 1989 Zonguldak Maden İşçileri Ankara yürüyüşü ile siyasal iktidarın değişmesini sağladılar.

Biz, işçi ve emekçiler kendi sınıfımızın tarihine bakarak neleri başarabileceğimizi görebiliriz. Tarihimiz, kendimize güvenmemiz gerektiğini gösteren sayısız örneklerle doludur.

İşte, iki Alpagut… Haklarımız ve insanca bir yaşam için direnecek miyiz, teslim mi olacağız?