KESK Genel Başkanı Sami Evren ülkede artan gerilim ortamı ve siyasal sürece ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. (10.12.2009)

Ülkede Tırmanan Gerilime Karşı Bütün Toplumsal Güçler Barış’ın Sesini Yükseltmelidir…

“Türkiye yeni bir siyasal kriz ortamına doğru yuvarlanıyor. Toplumsal sorunlarımızın çözümü doğrultusunda ne zaman olumlu bir hava ve uygun zemin oluşsa ardından gerilimden, çatışmadan, savaştan medet uman kesimlerin bu havayı boğma çabaları geliyor. Barışın dili yerine savaşın dili yeniden egemen oluyor. Sorumsuz politikacıların ortaya attığı çatışmayı kışkırtan, şoven yaklaşımlar toplumsal gerilimleri körüklüyor, provokasyonlara, çatışmalara uygun bir zemin oluşturuyor. İlk işaretlerini İzmir’de DTP konvoyuna yönelik saldırıda gördüğümüz ve birkaç gündür siyasi partilerin il ve ilçe binalarına karşı yapılan saldırılarda da ortaya çıkan tablonun kaynağı yaratılan bu zemindir.
Tokat’ta, İstanbul’da Diyarbakır’da hayatını kaybeden 9 insanımızın ölmelerine yol açan içinden çıkmak zorunda olduğumuz bu savaş atmosferini, düşmanlığı kışkırtan, şoven, statükocu politikalardır.
Ortaya çıkan tablo son derece kaygı vericidir ve siyasi iktidar bu tablonun ilk sorumlusudur. AKP, Kürt sorununun çözümü doğrultusunda toplumda yarattığı beklentileri bizzat kendisi yok ederek sürecin bu noktaya evrilmesine yol açmıştır.
Türkiye artık 12 Eylül cunta Anayasasıyla, siyasal partiler yasasıyla yönetilemez. Bunu herkes artık görmelidir. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nde DTP’nin kapatılma davası görüşülmektedir. Barışı savunan, Kürt sorununun barışçı çözümü için çaba gösteren bir siyasi partiyi kapatmanın demokratikleşme sürecine ağır zarar vereceği açıktır. Türkiye bu anayasadan mutlaka kurtulmalı, antidemokratik siyasal partiler kanunu ve seçim barajı ayıbına son vermelidir.
Kürt sorunu ülkenin yapısal, temel bir sorunudur. AKP’nin zannettiği gibi bir takım idari tedbirlerle, kerameti kendinden menkul politikalarla çözülebilir bir sorun değildir. Sorunun çözümü, ciddi bir siyasi kararlılık, sorunun muhataplarının da dahil olduğu geniş bir toplumsal katılım, ve anayasa değişikliği başta olmak üzere bir çok önemli adımların atılmasını gerektirmektedir.
Ancak öncelikle parlementonun, tüm siyasi partilerin ve toplumsal kurumların, emek ve meslek örgütlerinin, aydınların, sanatçıların, kanaat önderlerinin 30 yılı aşan süredir hepimizin ödediği ağır bedellere ve mahkûm edildiğimiz savaş ortamına karşı Barışın sesini yükseltmeleri ve barışın dilini ülkeye hakim kılmaları gerekmektedir. Savaşın hiç kimseye kazandıracağı bir şey yoktur. Özgür, demokratik bir ülkede eşit ve onurlu yurttaşlar olarak yaşamanın, çocuklarımızı savaşın yıkım ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen çarkından kurtarmanın barıştan başka bir yolu yoktur.”