KESK Genel Başkanı Sami Evren, emekçiler lehine bir yapılanmaya ve işleyişe sahip olmayan SGK 2. Genel Kurulu’na kamu emekçilerinin örgütü olan KESK’in katılmayacağını açıkladı.

KESK tarafından 04 Aralık 2009’da yazılı olarak yapılan açıklamada, 16 Mayıs 2006 Tarihinde kabul edilen 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın birleştirilmesi ile kurulan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun bugün 2. Olağan Kurulu’nun yapıldığı, İMF ve Dünya Bankası direktifleriyle yönetilen ve çalışanların lehine olmayan bu kurumun çalışanların örgütüde olmayacağı belirtildi.

KESK Genel Başkanı Sami Evren’in yaptığı açıklamanın metni ise şöyle:

Konfederasyonumuz geçmişten bu yana; norm ve standart birliğinin, tüm sigortalıları “en az”da değil, toplumsal uzlaşmayla belirlenecek sosyal devlet ilkesine uygunluk temelinde en üstte eşitlemeyi hedefleyen bir düzlemde sağlanması, yoksulların yoksullukta eşitliğinin değil, çalışanların hak temelinde eşitliğinin hedeflenmesi gerektiğini savunmuştur.

Çalışanların değil hükümetin çıkarları gözetiliyor

Ancak 5502 sayılı yasa ile “çatı”lar birleştirilirken IMF ve DB direktifleri ve sermayenin ihtiyaçları gözetilmiş, kazanılmış haklar bir bir gasp edilmiştir. Geride bıraktığımız süreçte de “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında IMF talimatıyla yapılandırılan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, emekçilerin haklarını koruyup, çıkarlarını gözeten bir kurum olarak işlev görmediği, hükümetin tüm talimatlarını yerine getiren bir işleyişe sahip olduğu toplumun tüm kesimlerince daha iyi anlaşılmış ve kaygılarımızın haklılığı ortaya çıkmıştır.

GSS gerçeği gösterdi

Aynı sürecin bir parçası olarak yürürlüğe sokulan GSS aradan daha bir yıl gibi kısa süre geçmeden toplumun tüm kesimlerini olumsuz etkilemiş, sağlık piyasaya terk edilmiş, koruyucu hizmetler ortadan kaldırıldığı için yaygın hastalıklar baş göstermiş, tedavi olmak lüks bir ihtiyaç haline getirilmiştir. Muayene ücretleri devlet hastanelerinde 8, özel hastanelerde 15 TL’ye çıkarılmış, parasız olan sağlık ocakları da paralı hale getirilmiştir. Daha önce yatarak tedavi olmalarda herhangi bir ödeme yapılmazken şimdi yatan hastalarda da katkı payları alınmaktadır. İlaçta vatandaşın ödediği pay arttırılmış, katkı payları, ücret ve maaşların satın alma gücünü önemli ölçüde geriletmiştir. Özel hastanelere giden hastalar “ilave ücret” adı altında paralar ödemeye zorlanmakta ve alınmaktadır.

Halkın sağlık güvencesi yok

Hükümetin yasa çıkarmak ve kamuoyunun desteğini sağlamak için öne sürdüğü vaatlerin gerçekleşmesi bir yana tam tersi gelişmelerin yaşandığı biliniyor. Bu yasalar çıkarılırken Hükümet özellikle sosyal sigortalar ve genel sağlık harcamalarının bütçeye büyük yük getirdiğini ve kara deliğe dönüştüğünü öne sürmüştü. Şimdi harcamaların daha da büyüdüğünü söylüyorlar. Bu harcamalara bakıldığında en büyük kalemlerin ilaç şirketlerine, özel hastanelere, taşeron şirketlere yapıldığını görüyoruz! Buralara aktarılan miktarlar arttıkça sistem kendisine kaynak olarak başta katkı payları olmak üzere dar gelirlileri ve yoksulları belirlemektedir.

Yine yasanın çıkarılması sürecinde hükümetin iddialarından biri de kayıt dışı istihdamın önlenmesi olmasına rağmen yasadan sonra kayıt dışı istihdamda resmi verilerin aksine artış yaşanmıştır.