Tekel işçilerinin onurlu direnişi 50. gününe dayandı. Hükümetin, Ankara bürokrasisinin, kışın ayazına inat direniş kararlılıkla sürüyor. İş, aş ve güvenli bir gelecek için sürdürülen direniş canlandırdığı dayanışma kültürü ile AKP’nin sömürüyü gizlemek için topluma dayattığı sadaka kültürüne karşı bir seçenek oluşturdu. Son yıllarda, işçi sınıfının çıkarlarına ters bir şekilde gelişen sendikal rekabeti, sendikal dayanışmaya dönüştürerek, işçi ve emekçilerin mücadele hattında nasıl davranmaları gerektiğini de anımsattı. Ayrıca, sosyalist harekete sızan “elveda proleterya” liberal hezeyanlarına, tam karşıdan, işçi sınıfının içinden bir yanıt oldu. İşçi sınıfının sınıflar mücadelesinde değiştirici-dönüştürücü özne olmaktan çıktığına dair safsataları, kapitalizmin mutlak üstünlüğü demagojisini çöpe attı. Trabzon’dan gelen Tekel işçilerinin; “doğulu arkadaşlarımız olmasaydı, bu direnişi gerçekleştiremezdik” dedikleri bir bilinç sıçraması yarattı.

Tekel direnişi için, yukarda dile getirmeye çalıştığımız bir dizi şey sayabiliriz. Ancak, hükümetin, direnişin işçi sınıfı saflarında yarattığı olumlu havayı dağıtmak için uygulamaya geçtiği zamana yayma oyununu gözardı edemeyiz. Türk-İş yönetiminin uzlaşmacı tavrı da eklendiğinde oynanmaya çalışılan tablo aşağı yukarı ortaya çıkıyor. İşçi sınıfının son yıllarda yükselen mücadelesinde bir sıçrama olarak görebileceğimiz Tekel direnişi, hükümet ve Türk-İş yönetimince elbirliği ile sonlandırılmak isteniyor. Çünkü, önümüzdeki aylarda şeker ve enerji alanlarındaki özelleştirme ve kapatmalar gündeme gelecek. Açıkçası, işçi sınıfının direnişçi-mücadeleci karakterini canlandırmanın hiç zamanı değil…

Bu noktada, benzer bir süreçten geçen Seka direnişine (2005 yılı) yeniden dönüp bakmalıyız. Seka direnişi de, Tekel direnişi gibi dayanışmanın ve eylemliliğin yükseldiği bir sürece girmişti. İşçilerin siyasallaşmasından korkan hükümet, yorgun işçilerin sendika yönetiminin yardımıyla neyi oyladıklarını anlamadan karar yetkisini sendikanın almasını sağladı. 51 gün süren Seka direnişi, fabrikaya ait arazi, binalar ve makinelerin Kocaeli Büyükşehir Belediyesine devredilmesiyle sonlandırıldı. İşçilerden de belediyede çalışmak isteyenler bir yıllık sözleşme yapacak, istemeyenler 8 ay daha maaş alacaklardı. Sonuçta, bu koşulları kabul eden işçilerin hemen hepsi süreleri dolduğunda işsiz kaldı.

Tekel işçilerine benzer bir oyunun dayatılmaya çalışıldığı açıktır. Tekel işçileri eğer birlikte durmayı başarabilirler, “4/C değil, güvence” taleplerini yükseltmeyi becerebilirlerse, Seka işçisine oynanan oyunun benzerinin yapılmasını önleyebilirler. Bu da salt Tekel işçilerinin değil, işçi sınıfının mücadele tarihine onurlu bir sayfa daha açar.

Tekel işçilerinin, işçi sınıfının tarihindeki örneklere bakarak mücadelesini yükseltmesi gerekiyor. Kavel direnişi ile “Toplu sözleşme,grev ve lokavt” yasasını geçirdiğimizi, Alpagut direnişi ile “işyeri yönetebilme” yetimizi kanıtladığımızı, 15-16 Haziran ile sendikalarımıza sahip çıkabildiğimizi, DGM direnişi ile demokratikleşme isteğimizi, Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü ile hükümet devirdiğimizi hatırlayalım. Bu birkaç örnek bile işçi sınıfının talepleri etrafında örgütlü davrandıklarında neleri elde edebileceğini bize tekrar tekrar gösteriyor…