Sanayileşme ile birlikte sermayenin daha karlı alanlara yönelmesi, sanayi, finans, ticaret ve hizmet alanlarının kar için üretim yapan burjuvaziye daha cazip hale gelmesine yol açtı. İktisatta tarım, sanayi ve hizmetler olarak tanımlanan klasik üç ana sektör ayrımının ülkeler ekonomisindeki yerleri tarih içerisinde sürekli değişti. Bu değişimde tarımın ağırlığı önce sanayi karşısında daha sonra ise hizmetler karşısında erozyona uğradı, uğratıldı.

Bugün incelendiğinde tarımın dünyanın bütün ülkelerinin ekonomisinde önemli bir rol oynadığı görülebilir. İnsanlar tüketim maddesi ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü doğrudan tarımsal ürünlerden sağlarken, ülkelerin sanayi üretimlerinde de tarım günümüzde birincil hammadde olma özelliğini korumaktadır. Pek çok sanayi sektöründe tarım ürünleri hala en önemli hammaddedir.

Tarım üretiminin düşürülmesi ya da artırılması, tarımın sanayiinin hammaddesi olması çerçevesinde bütün ülke ekonomisini derinden etkiler. Bu etki sadece üretim miktarı olarak değil üretim biçimi olarak da ülkeleri bir tercihe zorlar. Çünkü tarım üretiminin yok edilmesi ülkeyi temel gereksinim maddeleri yönünden ithal ikameci bir iktisat modeli uygulanmaya sevk eder. Bu ise beraberinde dışa bağımlılığı getirir. Tarımsal üretimin yok edilmesi aynı zamanda sanayisini kurmasına izin verilmemiş ülkelerin daha da yoksullaşmasına, işsizliğin daha da artmasına, bu alanda çalışan emekçilerin yoksullaşarak şehirlere yığılmasına neden olur.

İşte bütün bu nedenlerden dolayı bugün Türkiye tarımının içerisinde bulunduğu duruma ve Türkiye burjuvazisinin tarıma yönelik ürettiği politikalara baktığımızda ülkemizin tarımsal üretiminin geleceğinin karartılmaya çalışıldığını görebiliriz. Ülkemizde IMF destekli tarım politikaları son yıllarda tarımsal alanı çökertmekte, bu sektörde üretim gerilemeye başlamıştır. IMF’ye ek olarak bir de AB sürecinde yaşanan dayatmalar ülkemizde köylünün gittikçe yoksullaşmasını daha da körüklemiştir.

Bu bağlamda son dönemde basında en çok yer alan tarımsal olaylardan ikisi aynı zamanda kamuoyunda da önemli tartışmalar yarattı. Bu iki konu ülkemizde önemli miktarda üretilen ve aynı zamanda sanayide hammadde olarak kullanılan fındık ve üzüm üreticisinin, hükümetin uyguladığı IMF ve AB yanlısı, tarımı çökertmeye yönelik politikalarını protesto etmeleriydi. Hükümetin dışa bağımlı bu politikaları karşısında ülkemiz çiftçisi de kendi ürettiğini korumak için çeşitli eylemler düzenledi, düzenliyor.

Bu eylemlerden biri de 30 Temmuz 2006’da yapılan fındık mitingiydi. Türkiye Ziraraat Odaları Birliği öncülüğünde yapılan miting gün boyu devam etti. Fındığın yoğun olarak üretildiği illerden birisi olan Ordu’da yapılan mitingde sorunun çözümü için yanıt alamayan fındık emekçileri daha sonra Ordu-Samsun yolunu trafiğe kapadı. Uzun süre kapalı kalan karayolunun açılması için müdahale eden polis ile emekçiler arasında çıkan çatışmada hükümeti protesto eden emekçilerden bazıları göz alına alındı. Mitinge yaklaşık 40 ilden gelen 100 bin emekçi katıldı.

Mitingde bir konuşma yapan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar fındıkta yaşanan sorunları şöyle anlattı: “(Tarımda) oynanan oyunlar nedeniyle çiftçi son 25 yılın en büyük göçünü yaşıyor. Bir yılda 1 milyon insan büyük şehirlere göç etmiştir. Devlet, sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmiyor. İnsanların perişanlığına aldırış etmiyor. Sayın Başbakan kimden yana olduğunu açıklamalıdır. Fındığın fiyatını düşürmeye çalışan Avrupalı alıcılar ve onların Türkiye’deki işbirlikçilerinden yana mıdır, bizden yana mıdır? Bizden yana olacaksa fındığa sahip çıkarak bunu göstermelidir. Maliyeti 3.5 YTL olan fındığın fiyatı 2 YTL’nin altına düştü. Fındık fiyatları yerlerde sürünüyor. 30 yıl önce fındık 14 lira iken, mazot 2.5 liraydı. Buna göre 1 kilo fındık ile 5.5 litre mazot alınabiliyordu. Bugün 1 litre alınamıyor. Gübrelerde de durum aynıdır. 1 kilo fındıkla o dönemde 10 kilo gübre alınabilirken, bugün 6 kiloya düşmüştür.”

Mitingde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyt Zapsu’nun da maketini yakan fındık emekçileri, üretenin hakkını alması gerektiğini yaptıkları eylemle bir kez daha gösterdiler.

Daha sonra yapılan görüşmelerde hükümetin fındık üretimini Toprak Mahsülleri Ofisi’nin alacağını açıklaması fındık emekçilerinin sorunlarının kökenine inmeyen, fındıktaki dış ve iç sömürüye sömürüye çözüm üretmeyen geçici bir formül bulundu. Yapılan bu eylemler ve sonrasında hükümetin bir çözüm bulmaya zorlanması ebetteki önemli fakat burada asıl belirtilmesi gereken konuların başında fındıktaki sömürünün yok edilmesi gelmelidir. Fındık emekçilerinin, fındığın pazara ineceği son bahara kadar mücadele edeceği de başka bir gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.

Bu dönemde tarımsal alanda protestoların yükseldiği bir diğer kesim ise üzüm üreticileridir. Üzüm üreticileri de fındık üreticileri gibi bu yıl da alanlara çıktı. 8 Mart 2004’te kurulan Üzüm Üreticileri Sendikası (ÜZÜM-SEN)’in öncülük ettiği eylemlerin haberleri medyaya (yansıyabildiği kadar) yansımasıyla üreticeiler de bir derece seslerini duyurmuş oldular. Ağustos ayında Manisa’nın Akhisar ilçesinden gelen üreticiler Ankara’da bakanlığın önünde bir bası açıklaması yaptılar. Hükümetin dışa bağımlı tarım politikaları ile halkı yoksulluğa mahkum ettiğini belirten üreticiler, daha sonra yine alanlara çıkacaklarını belirterek eylemlerini sonlandırdılar.

Üzüm üreticileri son günlerdeki en önemli protesto gösterilerini 15 Ağustos 2006’da Alaşehir’de düzenledikleri miting ile gösterdiler. Miting’de bir konuşma yapan ÜZÜM-SEN Genele Başkanı Adnan Çobanoğlu hükümetin, genelde tarımı özelde ise üzüm üretimini çökertmeye çalıştığını söyledi.

Yoğun emek harcanan tarım sektöründe yaşanan bu gelişmeler, tarımsal üretimin yok edilmeye çalışıldığının bir diğer göstergesi olarak sayılabilir. Sermayenin baskısı ile bu alanda yapılan üretimin gerilemesi daha çok bu alanlarda çalışan işçi ve emekçileri yoksullaştırmaktadır. Bu alanda hükümet dışa bağımlı politikaları uygulamaya devam ederse bir süre sonra sadece büyük toprak sahipleri ve geniş ölçekli üretim yapan şirketler yaşayabilecektir. Bu tür politikalarla gittikçe yoksullaştırılan işçi ve köylülerin çıkarları emperyalistlerin ve onun işbirlikçilerinin çıkarlarının tersinedir. Ama diğer taraftan elbette ki enseyi karartmayacağız. Tarım emekçileri de kendi mücadele araçlarını yaratarak bu saldırılara düzenlediği geniş katılımlı mitinglerle cevap vermektedir. Cevap vermeye de devam edecektir.